2000’li yılların başında (daha süreç yönetimi kavramı Türkiye’de yeni önem
kazanmaya başlamıştı) Çorlu’da çok büyük bir şirketten eğitimime katıldılar ve
benden ‘Süreç Yönetimi’ konusunda danışmanlık yapmamı istediler. Ben de, elektronik sektöründe, süreçlerle yönetim uygulamış, faaliyetlerini daha sonra
küçültmüş bir şirketten emekli olmuş danışman bir arkadaşımı yanıma alarak genel
müdürleri ile görüşmeye gittim.
Tüm yönetim kademesi toplandıktan sonra, arkadaşım
yapacağımız çalışmayı anlatan bir sunum için ne kadar süresi olduğunu sordu.
Gn. Md. esprili bir dille sabah yurtdışına çıkacağını, gömleklerini ütülemek
için 1 saat önce kalkması gerektiğini, yani sabah dörde kadar vaktimiz olduğunu
söyledi. Vakit çok diye olsa gerek arkadaşımda uzun uzun süreç yönetimi,
iyileştirme gibi kavramları anlatmaya başladı.
Bir süre sonra dinleyen müdürler sıkılıp uyuklamaya
başladılar. Zaten anlattıkları o kadar detaylı ve karışıktı ki, ben bile anlamaz olmuştum. Hatta bir iki kere
dirseğimle ‘kes artık’ anlamında işaretler yaptım. Sonunda bitirdi. Herkes bir
oh çekti ve uyandılar. Müdürlerden birisi;
- Madem
bu kadar güzel şeyler yaptınız da neden şirketinizi küçültüp, üretimi dahi
fason yaptırıyorsunuz? Diye sormaz mı…
Tabi arkadaşım ne diyeceğini şaşırdı, yurt dışından merkezin
kararı filan gibi bir şeyler geveledi. Bize teşekkür ettiler ve oradan
ayrıldık.
Sonradan keşke yalnız gitseydim diye düşündüm, aslında benim bu konuda bildiklerim yeterliymiş firma için. Hatta arkadaşımın anlattığı karmaşık gelen bilgiler onları korkuttu, bunları uygulamak zor diye düşündüler.
Sonradan keşke yalnız gitseydim diye düşündüm, aslında benim bu konuda bildiklerim yeterliymiş firma için. Hatta arkadaşımın anlattığı karmaşık gelen bilgiler onları korkuttu, bunları uygulamak zor diye düşündüler.
Bu maceradan sonra kendime dersler çıkarttım;
- Müşterinin
ne istediğini tam olarak anlamalısın, hem de en baştan itibaren. Anlamazsan
yanlış ürün yada hizmet sunar, müşteriyi kaybedersin.
- Her
şeyin en iyisi değil, yeteri kadar iyisi bize yeter. 'Yeteri kadar iyi’ kavramı
kime bağlı; müşteriye. ‘Yeteri kadar iyi’yi yeteri kadar kaliteli anlamında
kullanıyorum, kalitesiz değil.
- Bence, her
iş için bu düşünce tarzı geçerli . Bir işin en güzelini yapmaya kalkan
mükemmeliyetçilere lafım. Hem çok zaman harcıyorsunuz, hem de ‘yeteri kadar iyi’
ile ‘mükemmeli’ çoğu insan, müşteri ayıramıyor bile. Ben hep birlikte çalıştığım arkadaşlara ‘mükemmel
iyiyi öldürür’ yapacak çok işimiz var, mükemmel
için vakit kaybetmeyin, iş bitirici olun derdim. Tabi bazı özel işlerde geçerli
değil bu söylediğim.En güzelini yapmamız gereken işlerde olabilir.
Danışmanlık yaptığım kobilerde çokta önemli olmayan konularda çalışanların en iyisini yapalım diye çok vakit kaybettiklerini görüyorum. Bunun yerine biraraya gelip firmanın problemleri konusunda fikir yürütüp, kararlar alıp uygulasanız çok daha faydalı olur sanırım.
Danışmanlık yaptığım kobilerde çokta önemli olmayan konularda çalışanların en iyisini yapalım diye çok vakit kaybettiklerini görüyorum. Bunun yerine biraraya gelip firmanın problemleri konusunda fikir yürütüp, kararlar alıp uygulasanız çok daha faydalı olur sanırım.
Bu acımasız rekabet koşullarında hepimizin daha yapacak çok işimiz olduğuna inanıyorum. Öyle değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder